menü

  • Ana Sayfa
  • Kategorisiz
  • İzlediklerim
  • Okuduklarım
  • Dinlediklerim
  • Gündem, Siyaset, Ekonomi
  • Tarih
  • Biraz İş
  • İletişim

    9 Mart 2014 Pazar

    aşk diye bir şey varsa eğer

     Bir gün sadece bir kaç dakika için birini görürsün. O dakikalar sanki dünyanın en uzun dakikalarıdır. Kalbine düşüvermiştir birden. Hiç bir şey yapmadan üstelik. Her şeyi tükettiğin gibi o dakikaların da kıymetini bilmezsin, o dakikalar da biter ve rüya bitti dersin.
     Günler geçer, aklının ve kalbinin bir köşesinde kalmıştır. Beklemezsin tekrar görmeyi. Kim olduğunu, neler yaptığını bilmiyorsundur. İsmini bile bilmiyorsundur. Sonra açıklayamadığın bir şekilde beklemediğin bir anda tekrar karşına çıkar. Bu sefer tamam dersin, hayat bana da güzel sürprizler yapabiliyormuş.
     Onu düşünmek bile kalbini hızlandırıyordur. Nefesini kontrol edemiyorsundur. Sevmek kelimesi bile hissettiklerinin yanında anlamını yitirmiş ve küçücük kalmıştır. Kalbin sadece kan pompalamadığını, hissedebildiğini, hissettiklerin yüzünden deli gibi canını yaktığını, göğüs kafesini zorladığını fark edersin.
     Tanışırsın sonra bir şekilde. Onu gördüğün andan beri onunla olamayacağını bile bile bu sefer de sürüklendiğim gibi gideyim dersin. Vakit geçirirsin onunla. Yanında dilin tutulur. Hiç beklemediğin kadar saçmalarsın heyecandan. Hiç böyle hissetmemişsindir daha önce çünkü. Fakat onun senin duygularının çok azını bile hissetmediğini anlarsın. En çok da bu yakar canını. Hayatından çıkarmak istersin, hafızandan silmek istersin. Kısacık bu süre içinde telefon numarasını bile ezberlemişsindir oysa. Telefonundan her sildiğinde yeniden tuşlarsın numarasını. Ta ki o seninle konuşmak istemediğini hissettirene kadar.
     Sevgilisi olur sonra. Her gün neredeyse her saat başı hesabını kontrol edersin. Fotoğraflarına bakarsın. Kalbinde duyduğun o müthiş hisler bu sefer boğazına düğüm olur. Uykuların kaçar her gece. Ağlamak ister ağlayamazsın. Hayatla ilişkini koparmak istersin ama sorumlulukların vardır. Her gün lanet ederek yatağından kalkar istemediğin şeyleri yapar, istemediğin insanlarla vakit geçirirsin.
     Aradan iki yılı aşkın bir süre geçmiştir. Onun ilişkisi de neredeyse iki yılını tamamlıyordur ve sen artık onların ilişkilerinin sağlam olduğunu düşünür, zamanın da etkisiyle unuttuğuna karar verirsin. Yine dünyanın en mutlu insanı değilsindir ama neşen yerindedir. Uykularını kaçıran histen kurtulmuşsundur. Kendini çok güçlü hissedersin.
     Sonra bir akşam tekrar çıkar gömdüğün yerden. Gelir ve sen hiç fark etmeden iki yılını çöpe attığını çok sonra anlarsın. Sevgilisinden ayrılır, görüşmeye devam edersin. Hiç bir şey beklemeden ama en başında olduğu gibi en ufak bir beklentin ya da geleceğe dair onunla hiç bir hayalin yoktur. O ise sadece vakit geçirmek için seni kullanıyordur. Bunu bilirsin, hissedersin yine de geliyorum dediğinde gelme diyemezsin. Dengen bozulur. Yanından her ayrıldığında kendinden tiksinirsin. Küçücük görürsün kendini. Onun umursamazlığı, sana hiç değer vermiyor olmasını her konuşması hissettirir sana. Sen buna rağmen onu tekrar görmek istediğin için kızarsın kendine. Kendine saygını yitirirsin.
     Bakarsın ona iyi biri değil, seni önemsemiyor, ufacık bir değerin bile yoktur gözünde. Peki neden dersin. Neden bu kadar yıldır ben onu hiç azalmayan bir duyguyla seviyorum? Neden kalbime baktığımda sadece onu görüyorum? Çok sonra anlarsın güzel olan, iyi olan, insan olan senmişsin aslında. Sevgin onun küçüklüğüne rağmen senin büyüklüğünden böyle hissettiriyormuş.
     Sonra... Sonra elinde kalan yaşanmışlığın verdiği acı, kendini bu kadar küçük düşürmenin verdiği üzüntü, kalp kırıklığı olmuştur. Neyse dersin en sonunda, her neyse benim hikayem de böyleymiş demek ki.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder